Hikayelerimizin Neresindeyiz?
Hastanenin bekleme odasında oturmuş sıramın gelmesini bekliyordum. Ortama uygun olarak bir sürü donuk suratlı oturanlar arasında pembe taytıyla ortalıkta dolaşan küçük bir kız çocuğu vardı. Kimse kimseyle konuşmuyor, herkes ya gazetesinde ya da bekleme sırasındaydı. O sırada pembe taytlı, sonradan arkadaşım olacak olan küçük kız, pat diye dizlerime yaslanıp ‘’Napıyorsun?’’ diye sordu. Bu soru, o kadar basit ve doğal ama artık tanımadığımız insanlara sormaktan korktuğumuz yasaklı bir kelimeydi ki o an üzerime geçirdiğim kalkanın yıkılmasına yol açacak kadar da sihirliydi. ‘’Hiiç bekliyorum, sen napıyorsun?’’ diye sordum bende. Sanki yıllardır tanışıyorduk. Tabi bu benim büyükler dünyasındaki bakış açımdı. Çocukların dünyasında yıllarca tanışık olmana gerek yoktur. O an aynı ortamdaysak konuşabilmeli, birlikte vakit geçirebilmeliyiz. Bu, bir elma yemek kadar basit ve olağan bir şeydir. Sonrasında bir daha hiç görüşmeyebilir, birbirimizi unutabiliriz. Ama o an o hastanede benim arkad